Aklı zorlayanlar ülkesinde farklı tıynetlerde farklı zihniyetler kuşanan farklı
yüzler yaşıyordu insan bedeninde. Çeşit çeşittiler.
Harap hayatlar ülkesiydi aynı zamanda. Bu ülke, yaşayamayanlar diyarı, suyu
bozuklar toprağıydı. Dünyanın dört bir yanından vakitsiz öten horozlar toplanmıştı.
Ötmeyen kuşlar, azdırılmış köpekler. Her nerede hayvanlığından eser kalmamış bütün
iki ve dört ayaklılar dünyanın merhamet ihracatının %91,3’ünü tek başına karşılayan
bu ülkede toplanmıştı. Öyle ki dünyanın ihtiyaçlarına yetişmekten kendilerine
kalmıyordu merhamet. Topraktan fışkıran adaletler boru hatları ile adalet taşıma
anonim şirketi aracılığıyla dünyanın merkezi sayılan bu topraklardan yedi kıtanın en
ücra noktalarına gönderiliyordu.
Bütün dünya ülkelerinin için için kıskandığı bir rejimle yönetilen bu ülkenin
idari sistemini gelişmiş, gelişmekte ve gelişmemiş olan bütün ülkeler kullanmak
istiyorlardı. Fakat bu rejimi hiçbir ülke yürürlüğe sokamıyor, hiçbir ülke bu sistemle
yönetilemiyordu. Öyle bir ülkeydi kiralık halklar ülkesi.
Bu ülkenin halkları, geçer bütün sosyoloji disiplinlerinde incelenmesine rağmen
hiçbir sava, hiçbir teze, hiçbir yasaya varılamıyordu.
Nefes almakla yükümlülerin ülkesinde çeşit çeşit bulunan halklar Kant’ı
kıskandıran, onu mezarında ters döndüren bir ödev ahlâkıyla kuşatılmıştı. Kalemini,
vicdanını, emeğini, gücünü, hislerini kiralayanlardan tutun gözlerini, burunlarını,
parmaklarını kiralayanlara da rastlamanız mümkündü. Gözlerini kiralayanlar
vardiyalarla halkı gözetliyor ve raporlarını parmaklarını ve kalemlerini kiralayanlara
sevk ediyorlar onlar da Themis’in terazisini kıskandıran hassaslıktaki kiralık terazilere
yönlendiriyorlardı. Elde kalan ihracat fazlası adalet tabii ki halka dağıtılıyordu. Bu
muazzam ülkede cezaevleri, nezarethaneler yoktu. Ötmeyen kuşlar eğitilerek ceza alan
insan görünümlü varlıkların üstlerinde uçmaya şartlandırılıyorlardı. Böylece kiralık
halklar arasında dışlanıyor, hakir görülüyorlardı.
Kirazlık ağızlar haricinde kimse konuşmaya, kiralık hisler haricinde kimse
sevmeye ihtiyaç duymuyordu. Belediyelere, ilçe tarım müdürlüklerine, milli eğitim
bakanlığına, yargıtaya, sayıştaya, bddk’ya gerek duyulmadığından her biri kapatılmıştı.
Tek bir adam bu muhteşem düzeni idare edebildiğinden devlet mekanizmaları tasfiye
edilmişti. Yolun ortasında kenara kaldırılacak tek bir taş dahi yoktu.
Campanella, Thomas More, Platon, Farabi, Bacon’un hayal dahi edemedikleri
bu ruhu sömürülmüşler ülkesinde yürürlükteydi.
Güzellik ve haz bulandırılamayacak kadar saftı. Öyle bir saflık ki utançlar
sahipsizdi.
İşlenmiş her cinayet bir kiralık katile servis ediliyordu. Ortada kalmış bir cinayet
varsa kiralık cübbeler kayıtlardan düşerek ölmekten saymıyorlardı ortada kalmış
cesetlerin ülkesinde. Cesettiler lakin mücessem değillerdi.
Böyle muhteşem bir ülkede ölümler kadar doğumlar da nizamiydi. Siz doğmak
biliyorsunuz tabii kiralık beden üretimini. Küçük bedenli yaratıklar üretimin

safhalarında konumlandırılmak üzere yaşatılıyorlardı. Bu bahçede çocuk doğamazdı.
Hiçbir anne merhamet illüzyonuna kapılmasın hiçbir baba kendisine ait olmayan hislere
kapılmasın diye üretimin hemen sonrasında el konulurdu ufak ve müstakbel
kiralıkçılara. Tasnif edilirler ve hiçbir şey öğretilmeden vakitleri gelip uyumlu
yurttaşlar sırasına katılabilsinler diye bu çağları gelene kadar sürekli değişen ve çağdaş
uygarlık seviyelerinin asla erişemeyeceği o sıralara sokulurlardı.
Herkes seçim vakitlerini dört gözle beklerdi bu sandıklar ülkesinde. Ha seçim
sonuçlarından değil; pasta grafiklerini, yüzdelik dilimleri seyretmek hoşlarına giderdi.
Ulu Manitu onlar için, onlar adına, onlara rağmen en iyisini bilirdi zaten.
Bir gün bir akşamüstü bir şehirde bir kız çocuğu doğdu. Albastılar almasın,
feleğin cevr-ü cefası musallat olmasın diye özene bezene ipek şallara sarılsın diye.
Doğan aya doğdum dedirtsin diye. Umutsuzların değil umut bilmezlerin ülkesinde o
gün bir kız çocuğu doğdu. Artık peygamber gönderilmeyecek topraklarda bir kız
çocuğu doğdu.
Anlatmıyorum gerisini.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir