Odaya girdi, her zaman yaptığı gibi karşımdaki yatağa oturdu. Bana, etrafımdakilere göz gezdirdi.
Kendini biraz geri çekip ayaklarını aşağı sallandırdı. Bana bakmayı bıraktı, ayaklarına baktı. Sağına
baktı, soluna baktı, bana baktı, en son da kapının üzerine baktı. Bir keresinde oraya bir şey yazması
gerektiğini söylemişti, çok boş görünüyormuş. Kalkıp kapıya yürüdü. Biraz da yakından bakındı. Ne
yazacağını mı düşünüyor, beni mi görmek istemiyor? Beni bu kadar sevmiyor olamaz! Başını öne eğdi,
ellerini yüzüne kapadı. Bu hâlini biliyorum. En fazla yarım dakika sonra ellerini iki yanağına götürüp
odada volta atmaya başlayacak. Tahmin ettiğim gibi de oldu, keşke olmasa… Kendi içinde
gördüklerine yine yarım dakika bile dayanamadı. Neden yürüdüğünü, ellerini kendinden neden
ayırmadığını -bazen de kendine sarılarak yürür- veya yürüme hızının neye göre değiştiğini bana hiçbir
zaman anlatmadı. Tanışıklığımız bir yılı aştı ve uzun süredir ev arkadaşıyız. Buna rağmen beni
çoğunlukla görmezden geliyor. Aynı odayı paylaşıyoruz, ayıp bu yaptığı ama ona kızamıyorum. “Çok
şey yaşadı” gibi klişe bir cümle kurmayacağım. Yaşadıysa da bilmiyorum, pek paylaşmaz. Ben böyle
anlatıyorum ama o hâlâ elleri yanaklarında yürüyor. Bazen yüzünün tamamını kapatıyor ve o şekilde
yürüyemeyeceği için en fazla yarım dakikalık duruşlarını gerçekleştiriyor. Yüzünü neden kapatıyor?
Neden bu kadar hızlı yürüyor? Neden başını kaldırmıyor? Peki bana niçin anlatmıyor? Vurguluyorum:
ODA ARKADAŞIYIZ. Buna rağmen böyle soğuk davranmasını anlamıyorum. Hâlâ yürüyor hâlâ… O
yürürken ben yoruluyorum. Neyse…
Küstüm ben zaten ona. Yüzüme sadece üzüldüğünde bakıyor ya da bana bakınca üzülüyor, emin
değilim. Biz onunla, hiç unutmam, 19 ekim 2019’da Kuzguncuk’ta bir kitapçıda tanışmıştık. Çok
mutluydu, neşeliydi. Buraya gezmeye geldiği için sanmıştım ama Bursa’da aynı evde yaşamaya
başladıktan sonra öğrendim ki hep öyleymiş. Yani, öyleydi. Durdu! Sonunda! Gözleri dolu dolu bana
bakıyor. Ne söylemeliyim ki? Nasılsın mı diyeceğim? Saçma! Bilmiyorum! Ben düşünürken defterine
gitti… Hep bunu yapıyor. Her şeyi ona anlatıyor. Benimle dışarıda bir kere buluşmadı ama defteriyle
çay içmeye bile çıkıyor. Acaba beni, dertleşmek için ihtiyar mı buluyor? Sonuçta 1976 basımım…
Öyleyim, kabul, sayfalarım sarardı, o da kabul ama hemen çapraz rafımda duran 2000’liklere taş
çıkarırım. Ah bu kıskançlığı bırakmalıyım. Küçüğüm bana yokmuşum gibi davranırken nasıl
bırakacağım? Hâlâ ona anlatıyor! Sabaha kadar konuşurlar artık… Hiç bekleyecek değilim,
uyuyacağım.

RSK

Misafir Yazar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın