Ne kadarınla varsın ve ne kadarını paylaşırsın, ne kadarına tahammül gösterirsin ve ne kadarını emanet alırsın, ne kadar seversin ve ne kadar dinlersin, ne kadar anlatırsın ve ne kadar anlarsın, ölçmesi mümkün değil. Ruhun o an için orada olmak ister kalırsın, istemeyince de kaçarsın. Dostlukların bitişi bir kavganın ya da kırgınlığın sonucu olmak zorunda değil, eceli gelir ve biter.

Eceli gelmiş bir dostluğu cümlelerin kısalığından anlarsın. Anlatacak şeylerin azlığından ya da. Küçük bir şeyi izah etmek için bir sürü şey anlatmak zorunda olduğunu fark ettiğinde anlarsın. Sen bilmiyorsun tabii diyerek ya da nasıl bilmezsin canımla başlayan bir sitemli, belki pişkin açıklamada… Aynı zaman diliminde iletişimde olduğun halde onun bilmediği detayları sonradan bir paketle önüne yığdığında anlarsın, önüne yığılan paketlerden ya da. Gelişmelerden en son senin haberin olduğunda anlarsın. Dışlandığında. Seninle paylaşılan şeylerin azlığında ve senin de o güzel haberi paylaşmak aklına bile gelmediğinde. Bazen sırf çok mahrem bir anı, çok çaresiz, çok bitik bir anı birlikte yaşadınız diye, bazen onun bir sırrını biliyorsun diye saygıdan devam ettirirsin, hani sana güveni devam etsin diye, o sırrı saklamanın hatrına, başkasının bilmemesi bir payedir diye, Quasimodo’nun “bana su verdi”si gibi “bana sır verdi” diye heyecanlanırsın.

Bizi biriyle yaklaştıran ve diğerlerinden uzaklaştıran iki şey: sırlar ve perdeler. Perdeyi çekip ardında güvenli bir alan oluşturduğumuzda sırlar ortaya dökülür, orada bazen sır olmayan apaçık cümlelerin dahi saklanması icap eder; perde arkası etiği. Fakat zaman aşımı, sırrın sır olarak kalmasının üstündeki o aldatıcı meltem nasıl da havalandırır perdeyi; şuncacık esintiden mi havalandı, şuncacık üfleyiş mi darmadağın etti ortalığı sahi? Ondan değil, eceli gelmişliğinden. Bazen tek taraflı bir kavgayla cinayete kurban gider dostluk, bazen karşılıklı çekilir kılıçlar, bazen incitici sözlere verilmeyen cevaplarla teverrüm alametleri görülür dostluğun ciğerlerinde, bazen kemiklerini çatırdatır her bir kelime, paramparça eder dostluğu.

Biten bir dostluğu ne diriltir, zaman. Eskisi gibi yapmasa da başka bir şekle sokar. Uğruna kavga ettiğin şey tarihe karışırsa, yalnız bırakılmışlığın ve bırakmışlığın unutulursa, herkesin kendi tesellisi ve uğraşı varsa, bunlar da ruhu doyuruyorsa, yaşlanmışsa artık hırslar, tutkular lif lif olmuşsa, iki taraf da mutluluk ve mutsuzluktan paylarını almışsa… hasılı eski sen değilsen ve eski o değilse, yeniden, belki, yeni bir kişiymiş gibi başlayabilir. Bu sıfırlanma hali Casablanca filminin sonunda Rick’in Louis’e dediği gibi güzel bir arkadaşlığın başlangıcı olabilir mi sahi?

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın