çektim kılıcımı kınından bilekleri dikine kesen bir neşter soğukluğuyla,
etrafımda başlarken debdebe,
aklımda bin bir şüphe, soru, sorun var bin biri de dip dibe.
karşımda ordular yok.
karşımda atlılar, düşman, kılıç, balta, kalkan yok,
karşımda aklımdakiler var,
içimdekiler.
düşman da benmişim, düşmanımla savaşan da.
yirmi dört kırık kılıçtan sonra fark ediyorum ki, kafamdaki ak yirmi dördü geçmişse düşman safını seçmiş demektir,
ömür geçmiş.
artık atların nalları çamura batmıyor, atların dizleri çamurda,
bir zamanlar hiç aman vermeksizin konuşan içimdeki ses maviye küstüğümden beri küs bana.
artık berrak, çırpınan mavi yok hayatımda, çamur var.
kelimeler anlamını yitirmiş, sükutun bulmacasında kaybolmalar var.
susarak duvarları dövmeler,
bakışların tek bir cümle dahi kurmuyor oluşu,
hayallerin hayallerde kalışı,
umutlanıp, umutsuzluğa düşmekten yürümeyi öğrenmeler…
yuvam mesut değil,
yurdum bahtiyar değil,
ben cenkte değilim ama kılıcım kınında değil.
çektim kılıcımı kınından defalarca kırılan uçurtmasını onaran çocuk umuduyla,
ya kucak dolusu çiçekler sunacak ömrüm,
ya da toprağımda çiçekler görmek dindirecek ıstırabını ruhumun.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın