sızlar ciğerimiz a korkut
anmazken bizi dede korkut
anar bizi içli uluyuşlarda kainat
ki dalmıştık onun raksına biz de
vazgeçmiştik o kuytusundan fethipaşanın
ne kırılmaydı ama!
-öten baykuşlarındaydık maraşın-
kim bilir nelere bedel bilmediğimiz bir vazgeçişle
vazgeçmiş yürüyorduk tekel sahnesine
huzur izliyorduk
her şeyi bükecek bir bileğimiz var sanıyorduk
şimdi
yanıldık mı yanılmadık mı bilmiyoruz bu çağıltısında gençliğimizin
yeminler ediyor, aminler söylüyoruz
asırdîde gençliğimizin
biz artık bir değil belki bir kaç kişiyiz
belki de namık kemal osmanlı sürgününde
o nihavent şarkıyı bekliyoruz
bizden konuşuyor o şarkı
biliyoruz
tadına bir kavak gibi tek başına vardığımız günlerdi gökyüzünün
biliyoruz

bir kadrajına girdik de kaldık kapıdakinin
yürüyoruz işte şehreminine
istanbula bakıyorduk
şahidiz şehrin enînine
istanbula bakıyorduk yahya efendi’den
çalınan hayallerimize, şehirlerin kıraliçesine
sisler içindeydi istanbul
gitsek bile artık sokaklarındayız şehrin
yürüyor gençliğimiz
gençliğimiz ki dalgın
gençliğimiz ki bıçkın bir akşam güneşidir
yorgun, yenik, asi gençliğimiz
bir yerlerde batarken öte yanda doğan gençliğimiz

küçüksu kasrını görüyoruz eski robert kolej’den
bir gece mehtabın seyrindeyiz boğaziçi’nden
doğan bir yer olmuştu burası
ahmet vefîk’in elinden
biliyoruz, bunu da konuşuyoruz

şimdi, şimdi bir başka ufuktayız
arkamızda kâhinlerin, kahpelerin, hainlerin nedameti
çekeceğimiz uzun metrajı konuşuyoruz
enkazalûd bir maziden artakalanları anıyoruz
zehirden bir ıslık oluyor kahırlarımız
yalnız yarasaları ürkütüyor
şahinlere kaygı vermiyor kahırlarımız

ıslığımız
ki bir gün en neşeli çocuk şarkılarınca şakıyacak karartısına bu kepazelerin
“açılmıştır sırlar sana, ibni sina derler sana”

gökyüzünde ölü yıldızlar gibi gençliğimiz
ölü
ama hâlâ parlıyor.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın