Kâbusnâme-yi Ays I

Ölürken, yaşamımız boyunca üzerimize sinen, kulağımızla, gözümüzle hikayemize doluşan bütün kelimeleri dökerek kapatacağız devrimizi. O vakit kabirden bir oh sesi yükselse yeridir.
Buna göre: İstihkakımızı bitirdiğimizde, anlatacaklarımız bittiğinde ve son bir gayretle ve tabii nasipse eşhedü… diyebildiğimizde artık anlam kendini esirgemeyecek ve aşikar olacak. Anlamı tek başına sözsüz, dilsiz, kodsuz, yani alfabesiz, harfsiz, cümlesiz inşa edebildiğimizde hatta ifadeyi mecazsız, örneksiz, atıfsız kurabildiğimizde ölümü yani yeni bir yaşamı hak etmiş olacağız. Şimdi burada iletişmek için çabaladığımızı zannederken anlamı, tek bir anlamı bulmak için içimizin kurumunu, isini pasını döküyoruz. İçimizden çıkacak o tek gerçek, anlamın ta kendisidir: Ölüm.
Bazen öldüm sanıyorum, böyle durumlarda hani mezarım nerde diye aranmaktansa yeni hayatıma geçiş kapısı nerede ona bakıyorum, yeni hayatım? İçerideki molozu dökmeden neyin yeni hayatı bu? Her kelime bir tuğlayı söküyor, ortalık toz duman, ustalar tozlu ayaklarıyla parkede beyaz izler bırakıyorlar, o tozlarla beraber yine her yere siniyor hikaye, nesi yeni? Her sabah başka bir insanmışım, başka bir insanmış gibi sevmeye aynı hevesten, aynı heyecandan, aynı noktadan, aynı duygudan başlamakla neyi yenilerim? Meçhul bir düşmandan alınacak intikamın provası üzerimde denenirken, cansız hissiz bir objeymişim gibi hırpalanırken hangi yeni hissin peşine düşerim? Kendimi mi yoksa o meçhul düşmanı mı temsil ediyorum bilemiyorum. Bana bir şans verseler, ciddi ciddi yeni bir hayat, o düşman olmak isterdim, kozumuzu paylaşırken mertçe karşımda duran birini görmek imanımı tazelerdi.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın