Kendisinden kopamadığım bu yer bana ne yapacak, bilmiyorum. Yazgı mı böyle olduğum yerde saydıran beni, adımlardan birini bir karış öne atmak beni nereye götürecek bir yolun açılmasını sağlar, bunu bilmek derdinde miyim, olmalı mıyım? Yavan gelmeyen ne kaldı? Bu yavanlığın sebebi ne, onu bozacak olan ne, ne, ne, ne… Sıkıldım bir şey yazmak istemekten, yazamayınca sıkılmaktan, alakalı alakasız çoğu şeye canımı sıkmaktan, falan filan. Sahici gelmiyor hiçbir şey. Yaşıyor olmasını kozmik bir tiyatronun bilmem kaçıncı perdesinde gerek duyulan figüranlığa dayandıran birisi olsam, imanımdan sorgulanır mıyım?

Tanrı..! Sevgiyle kardın toprağımı. Şimdi ben ne yapayım sevgisiz kalmış tabiatımı. Sevgiyi görür gözümü ellerimle kör ettim. Seninle bağıma kasteden bu elleri ne yapayım, kendini görür belleyen bu gözleri ne?

“Rabbine güven
Elindeki soylu zehir senin saadetin içindir”

Tanrı! Bu sözleri vesile tutup sen mi uyardın beni? Kutsiyetime kasteden ellerime mi bıraktın akıbetimi? Soyluysa neden zehir, zehirse nasıl soylu? Kokusu çoktan uçup gitmiş bir çiçek mi ellerim, suya konsa eğreti, toprağa konsa öyle. Ya da tekrar verir mi su ve toprak kokumu yoksa çare değil mi geri gelmesi kokunun. Koku gidince soldu mu şu eğreti ellerim?

Yazıyor olmamda bir hile seziyorum.

Ahmed Ekici

Misafir Yazar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın