Tekerleğin icadından beri yuvarlanıp gidiyoruz. Ben de süper güçlerim olmadığı halde dünyayı kurtarmaya çalışıyorum. Yuvarlaklığından.
İşin kötüsü bir de ben, devrik yaşıyorum kamyonun icadından beridir ki. Karanlıktan korkan bir sokak lambasıyım ve güneş doğana dek kendime şarkılar fısıldıyorum.
Şarkılar da beni anlamıyor. Ben bu çağın insanı değilim, çok var daha benim çağıma. Gelince uyandıracaklar diye ummaktan başka çare yok.

Kuyudaki taşı çıkarmak istemedim diye bana deli dediler yağmurlu bir günde. Ya da kendi dedikodumu yaptığım için. Ne fark eder? Bozuk saatin yanına günde iki kez gidip sen de haklısın diyorum.
Şakayı bir yana bırakmayı şiddetle reddetmişimdir daima. Hem annemin dediğine göre -ki bence bu kiraz kulağınıza küpe olsun- gözyaşı gözyaşını çeker.

Bozuk bir bumerang olmakmış yazgım demek. Ne yapmalı? Kim ne yaparsa yapsın yalnız, yalnız kendine dönmeye mahkum. Size söylüyorum, Montaigne olsa, bu kadar çok denediğim için benimle gurur duyardı.

Ay çiçeği bir arkadaşım olmadığı için güne bakmayı sevmiyorum. O da sevmiyor olmalı, hep gözlerini kaçırıyor. Yalnız olduğum için mi?
Ama bam telime konan kuşlara alıştım sonunda.
Üzerinde kısık harflerle “Bir şey anlatmaya çalışıyordum.” yazılı mezar taşımın soğuğu esiyor bazen ruhuma, ona da alıştım.

Uçmakta sıkıntı yok, konarken birkaç teknik arıza yaşıyorum. Belki yanlış yöne tırmanıyorumdur. Aşağı tükürünce ne oluyordu?

Bizler, kusursuz çizilmiş bir dairenin uyuyan bir kaplumbağa olduğunu anlayamayan insanlarız. Aslımıza dönmemizi talep ediyorum. Kocaman bir geri dönüşüm kutusuna ihtiyacım var: “kimyadır ki kalbi halis eder, cevher-i la ilahe illallah”

Bakın diyorum. Bakın ben, geniş hayal gücü ve hızlı kavrayış yetisine rağmen eline yaşamak dahi yakışmayan, hiçbir işe yaramamak kabiliyetine sahip eğreti bir vatandaşım.

Eğer anlayabilirseniz, her şeyin yanı sıra içimde sabit bir huzurun ve yüzsüz bir umudun hiç yok olmadığını da bilmenizi isterim.

Bu dünyada gelip geçici bir gezgin olduğumu çok önceleri kabullendiğimden, senelerdir cebimde zamanımı gülümsemelerle doldurmak gayesinden başka bir istek taşımamaktayım.

Peki. Kalender kelimelerin munis oyununa karışamayacak kadar yorgunum. Ne zaman bir gaf yapsam dünyaya seslenen bir mikrofon tutuyor oluyorum. Kablosu oynamış yerinden ama sessizce mağrur.

Boğazımdan hiç eksik etmediğim bir düğümüm var: Tabutlarımızda bol bol ağlarız.
Canım acıdığı için değil, mürekkebim bittiği için gideceğim belki de. İşaret parmağı olmayan bir kiralık katilden bile daha muzdaribim olanlardan.

Sör Kişot

Misafir Yazar

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın