Bugün sizlere meselenin derinliklerine detaylarına girmeden sıkmadan boğmadan bir miktar Anadolu mimarisi övdüğümüz sonrasında kıymet bilmezliğimize hayıflandığımız mutlu son ile bitmeyecek bir yazı ile merhaba demek istedim.

Bildiğiniz üzere bu güzel ülke aynı anda birden fazla mevsimin yaşadığı dünyanın dört ayrı diyarından dört ayrı iklimin dört ayrı avuçta toplanıp yedi ayrı bölgeye serpiştirilmişçesine çeşitli coğrafik ve iklimsel farklılıklara haiz ve bu yönüyle de dünyada eşsizdir. (cağnım vatanım)

Bu coğrafi farklılıkların insanımız üzerindeki etkisi de göz ardı edilemez bir gerçektir fakat bu meseleye pek derinlikli değinmek niyetinde değilim. Tanıştığım ya da tanımak istediğim insanlara memleketini sormak pek aklıma gelmez ya da önceliklerim arasında değildir de diyebiliriz, maksat bilinsin diye.
Şayet işin aslına gelir isek; memleketimizde her bölge kendi imkânı ölçüsünde temin edebildiği malzemeler ile arkadan gelecek nesillere birçok özgün ve eşsiz mimari eserler bırakmıştır. Kahir ekserisi yerel halkın elinden çıktığı için ayrıca bir ehemmiyete sahip; birçok han, konak, hane hayat, camii hayrat mevcuttur. Hele o Anadolu’nun en ücra köylerinde bulunan ahşap işçilikli camilerimiz araştırılsın, Hayran olunası nice işler ortaya çıkacaktır.

Ağaçlık bölge ise daha çok ahşap, bozkır ise ağırlıklı taş işçiliği haneler görmek mümkündür. Bizlere; tabi her şeye burun kıvırmayı, beğenmemeyi bir üstünlük alameti, bir sanat anlayışı gören nesile, estetiğin imkân veya imkânsızlık ile bir alâkasının olmadığının tezahürü gibidir bu haneler. Hepsi özgündür. “He lan bir Türkiye derim, başka bir şey söylemem” dedirtir insana. Son zamanlarda bu özgün mimariden uzaklaşılmış olmasının zanaat ustasının azalmasının yanı sıra el emeği maliyetinin artmasının da etkili olduğu kanaatindeyim. Haliyle briket ucuz, ağaç ve taş işçiliğinin üstesinden gelecek usta sayısı ya az ya da maliyetli. Bu örneklemeler ile meselemizin dönüp dolaşıp geldiği yere yaklaşmış oluyoruz.

Bir misal olarak; Sarıtaş işçiliği Nevşehir’de hayli yaygındır evvelden bu yana Sarıtaş bin bir haneye örtü, birçok camiye minber, akarsuya çeşme olmuştur ve bölge halkı nazarında kıymetlidir. Gel gelelim öyle bir dönem geldi ki, kimi sağlık kuruluşları ve resmî makamlar Sarıtaş’ın gerekli sirkülasyonu sağlamadığı ve gerekli normları taşımadığından elverişsiz olduğundan bahsetmeye başladı ve belediyemiz de geç kalmadan sağlıksız olduğu gerekçesiyle Sarıtaş ile imarı tümüyle yasakladı. Bunun üzerine insanımız ne yapacak brikete yöneldi tabi.

Üç beş sene sonra ne mi oldu? Müjde sana ey halkım yasak kalktı ve turizm bölgelerinde otellerde kullanılmaya başlandı Sarıtaş. Briket ise bir kere hayatımıza girmişti. Hem maliyeti az hem daha seri çalışma imkânı sunuyordu ve işçiliği de kolaydı üstelik. Estetiği düşünecek zamanı yoktu artık insanımızın. Tabii olarak turizm bölgelerinde kullanıldığı için Sarıtaş artık değerliydi, kıymetlimiz oldu. Maddi açıdan işçiliği ve maliyeti fazlaydı, briketin ise maliyeti ucuz ve işçiliği kolay. Böylece; ahali belediye eliyle atadan ve dededen kalma Sarıtaş’ından oldu. Mutlu başlayan hikâye böyle hazin bir şekilde son buldu.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın