Bu satırlar vicdan ve cüzdan arası hesaplaşmalar sonunda alınan kararla çıkılan uzun bir yolculuk,  sizi sevmediğini değil ama saymadığını ömrünüz boyu hissettiğiniz birinin cenazesine onlu yaşlarda çırakken önünüze koyduğu bir tas çorba hatrına katılmak için çıkılan uzun bir yolculuk, sırasında yazıldı.

“Sevgi yetmiyor” diyor ya şair. Haklıdır; çünkü saygı ister insan, adam sırasında sayılmak ister. Sevgi belki sonra gelen bir ihtiyaç, başka ihtiyaçlar içinde bir ihtiyaç, sırası belli olmayan bir ihtiyaç en nihayetinde. Sınırsız ihtiyaçları var insanın ve bu ihtiyaçları hiyerarşik olarak listelemeye çalışmakta beyhude bir ihtiyacı insanın.

Bağışlamakta bağışlanmak kadar ihtiyacı insanın. Bağışlamak ister insan, dargınlıklarını bağışlayarak genişletmek. Kimi başarır bunu, kimi kalbini daraltır her nefes alışında ölünceye dek.

Ben şanslıydım sanırım, başardım bağışlamayı. O, her kapıdan girdiğimizde misafir odasının kapısını kilitler, anahtarını ayakkabılığın üzerine koyardı fakat mutfakta sıcak bir tas çorbayı esirgemezdi ve otuz yıl sonra o uzun yolculuk sırasında otobüsün camından şerit gibi akan karanlıkta kendimle başbaşa kaldığımda misafir odasının anahtarıyla kilitlenen kalbimi boğazımdan geçen çorbanın sıcaklığıyla çözerek bağışladım.

Belki de insan yaşlandıkça sevecek bir şeyler arıyor gençliğinde ve öyle bağışlıyor hüzünlerini. Her şey bitiyor, her şey geçiyor ve gökkubbede mercimek çorbasının üstünde tüten dumandan hatıralar kalıyor elimizde.

Rahmet olsun anane.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın