– Uzun zamandır görmediğim yüzler görüyorum; çizgilerinde eski zamanlarımı saklayan;
gözlerinde beraber gördüğümüz şeylerin hatırası duran; hayali geçmiş zamanı canlandırdığında
çocukluğumla yeniden canlandığım yüzler.. Büyümüşler. Çocuk gözleri bırakıp yetişkin gözlere
bürünmüşler. İçlerinde bir yerde hala koşturuyoruz. Kavga ediyoruz çocukça sebeplerden.
Küsüyoruz bir saatliğine sonra kapısındayım yine oyuna çağırıyorum. Yüzler.. İçimi bir zamandır
daraltmayan duygulara açan yüzler; artık içinde iç içe bulunmadığımız hayatları olan yüzler;
içinde bulunduğum günü, geldiğim hali, geçtiğim yolu ve o yolu nasıl geçtiğimi yüzüme vuran
yüzler.. Hiç yoktan çıkıp gelen, insanı dile getiren..
– Bu sisli durum, bu arada bir keder olarak uğrayan his, bu bir kaç neşeli sima görünce burkulan
sine, bu bazı trenlerin kaçtıktan sonra ardında bıraktığı siren sesi ve duman kokusu gibi bana
kalan şey.. “Çoğalt beni”
– Bilerek kaçıyorum kavuşamadığım için yakındığım şeylerden. İflah olmaz yakınma aşığı, ağıt
bekçisi halim, elimden kaçan her ne idiyse sanki ondan sonra başka bir hal elde etmeye
değmezmiş gibi ardından baktırır gidenin. Sanki bu gitmenin mirası olan bu bakış başka bir fiile
yer bırakmamacasına kapladı beni.
– Artık ara ara yoklayan bir sızı hissi var. Alışmışım demek ki sanki bertaraf edilmesi gerekli bir
şey gibi gelince bilindik bir iki kederli nağme ile ve ancak o kadar farkındayım onun. Daha şedid
gelmesine müsait bir yürek bırakmadım belli ki. Hem belki şedid olsa onunla ne yapacağımı da
bilemem. Isıtmıyor hiçbir şey kalbim ve ellerimi. Dilim tutulmuyor hiçbir şeyin karşısında.
Özlemiyorum hiç kimseyi, sevmiyorum mesela sevgi bağı ile bağlı değilim hiç kimseyle. Yalnız
belirsiz bir duygu var. Adına bunlardan hangisini versem uymaz. Karşılamaz ne geçmişle ne de
herhangi biriyle mümkün olan kalbi haller. Belirsiz, boşluğa dönük, belki anlamsız fakat bazen
kendisine eşlik eden nağmeye ortak olursam sesimle gözlerime hafiften bir ıslaklık yürüyor.
Durduruyorum yürüyüşü farkedince veya farkedilince duruveriyor.
– Neye ağladığımı, ne için ağladığımı, ne anlama geldiğini bir an bile aklıma getirmeden hüngür
hüngür ağlasam ya! Gözyaşımın nasıl göründüğünü düşünmeden Tanrı nazarında. Bir tek o var
zaten. Hep gördüğünün, bildiğinin farkındayım, yanlış bir şey yaparken bile. Onu umursamıyor
değilim haşa. Affına öyle inanmışım ki hataların karşısına en olağan bir sevap iş koysam sanki
temelli bağışlanmış gibi geliyor istemsiz. Sevap iş yapmaya müsaade etmesi buna işaret sanki.
Sevdiği için affettiği için belki şımarttığı için kendisini kızdırmama da gönlünü almama da
müsaade ediyor. Bir tek o var zaten. Kendisini sevmeme izin veriyor.
Ahmed Ekici