“Sen bu ilde kimseye yâr olmadın”

Millet Şarkısı 1908’de İstiklâl Marşı 1921’de yazıldı. Bu ikisi arasında sadece 13 yılla tarif edilebilecek bir zaman zarfı yok. Aklı selim insanların badireleri, felaketleri sezmeleri ve akabinde yok oluşa giden yolun önündeki son engeli aşmakla iftihar edenlerle verdiği dirlik kavgasının nedenlerini ve sonuçlarını okuyabilmek için bir ibret vesikası aynı zamanda.

Kanı soğumadan etinin kemiğinden sıyrılmak istendiği, eli kanlı kasapların son nefesini vermesini beklediği bir kurban merasimine tanıklık ediyoruz.

Nevi şahsına münhasır ruhları olan bu iki metin, girilen ıstıraplı yollarda felaket istikametine karşı gidişatın yönünü tayin etme cesaretini gösterebilenlerin pusulası mahiyetinde.

Millet Şarkısı tutulması gereken yolu çizer en başında, İstiklâl Marşımızda ise akıbeti yaklaşmış bir millet; son ocağı, son kalesi, son mevkiine kadar ricat etmiştir ve orada artık son kurşununu atmaktan başka çaresinin kalmadığı görülür.

Millet Şarkısı’nda derde çare aranırken İstiklâl Marşımızda artık derdi de aşan bir çaresizlikle baş başa kalınmıştır. Millet Şarkısı’nın yazılmasına zemin olan ortamda bir namus vurgusundan, bir esaretten, bir yok oluştan söz edilmez. Karşı karşıya kaldığımız, kalacağımız badirelere bir ön alma refleksidir millet şarkısı. Oysa İstiklâl Marşı ise önünün alınamadığı badireler silsilesinin akabinde bir yakarışın, tutunacak son dalın, insan varlığının kendinden feda edebilme kapasitesinin son raddesine gelinişinin kompozisyonudur.

Millet Şarkısı nedenlerin tebarüz ettiği bir ortamda aklı selim insanların bir araya gelerek bir cemiyet refleksi gösterebildiği, kendinden hareketle bir duruş sergileyebildiği bir konumdan hitap eder bize. İstiklâl Marşı yazılırken millet; bulunulan bütün mevzileri kaybetmiş, bütün refleksleri etkisiz kılınmıştır. Nihai olarak da cemiyet bilinci hapsolunmuş bir güruh haline gelmiştir.

Millet Şarkısı “eğer” şartı zemininden seslenir. Bahsedilen “eğer”ler gerçekleştirilmediğinde, idrak edilmesi gerekenler anlaşılmadığında, hareketin aslına rücu etmeyen eylemlere kalkışılmadığında olacak olanlar dile getirilir. Bir felaket tellalı değildir ama frenleri patlamış son sürat uçuruma giden bir otobüsün içinde, arkalara doğru koşarak kurtulunamayacağını ilan eder. İstiklâl marşı bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış bir yerden seslenir. Otobüs uçurumdan yuvarlanmıştır ve hayatta kalmak için birçok şartın değil tek bir şartın yerine getirilmesinden başka bir çıkar yol kalmamıştır. O tek şart ise en başından ortaya konur: korkma.

“İmdadına koşmazsak eğer mahvı mukarrer” derken Tevfik Fikret koşulacak, gidilecek ve dirayet gösterilebilecek bir şarttan bahseder. Koşmak, ihtimaldir. Gösterilebilecek bir reaksiyon vardır ve bu reaksiyonu gösterebilecek alan henüz işgal edilmemiştir. İstiklâl Marşımızda ise “siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın” mısraıdır bunun karşılığı. Burada bir “eğer” yoktur, ihtimal kalmamıştır, eğer siper edersen bu hayasız akın duracaktır denmez. Tek ve yegâne eylemin siper etmektir. Gidilecek, koşulacak bir mevzi kalmamış sadece siper ederek durdurabileceğin bir akın kalmıştır. Başka çaren yoktur.

Kılcal damarlarını kadar bütün yapısı çürümüş bir organizasyonu ayakta tutmak yerine yıkımın ardından gelecek inşa ile yeniden yapılandırmanın gerekliliğini, yıkımın ardından gelecek inşanın niteliğine ve faillerine şerh düşerek muhasebe etmek şart. Yıkanın da inşa edenin de en başta bahsettiğimiz felaket istikametine karşı gidişatın yönünü tayin etme cesaret etmesidir bizi buna inandıran.

Henüz son yaklaşmamışken henüz bir yok oluş gerçekleşmemişken, Tevfik Fikret’e “bu mu kaanun bu mu devlet?” diye sorduran isyan, ortada kaanun ve devlet kalmadığında, Mehmed Akif’le yönünü imanı boğmaya ahdetmiş medeniyete çevirir. Sarılınacak tek bir umut, bakılacak tek bir ışık huzmesi kalmıştır. Tevfik Fikret 1908’de göz yumma güneşten diyebilmekte çünkü henüz umudun ışığı, inancın aydınlığı terk etmemiştir bu toprakları. Ama Mehmed Akif 1921’de garbın afakını çelik zırhlı duvarın sardığını söyler, bırak ışığı; ufuk dahi gözükmemektedir.

Velhasıl Millet Şarkısı bir istidat duasıyken İstiklâl Marşı bir ızdırar duasıydı.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın