İskandinavya Fiyortlarından saldığı uzun kablolarla çıkmazlarıma çıkmaz, dertlerimize dert, tasalarımıza tasa ekleyen yönetmen Trier, sinemanın en tehlikeli ruhlarındandır… İsterdik ki tehlikeden kasıt film bittiğinde hemen ikliminden çıkabildiğimiz 5. Sınıf korku sekansları olsun… Annene sarılınca hafifleyecek, kamera arkasını izlediğinde “gerçek değilmiş” diyecek ve hemen kendine getirecek bir gerçeklik olsun. Değil…

’Dogma 95’ adını verdiği ekolüyle her şeyin doğalına kaçan- organik- bir sinema anlayışıyla Trier, en genel ifadeyle kurgusal olan her şeyi reddeder. Set hazırlamak, stüdyo ortamında eklemlenmiş yapay sesler, görüntü efektleri sinemasında yoktur. Bu yüzden çekmek istediği bir sahne ve bir gün ışığı için, güneşe hasret Iskandinav ikliminde aylarca havanın açmasını beklediği olmuştur, ya da bir ikindi vakti yağmurun yağmasını…

Hem filmin süresini, hem oyuncuların sabrını hem de kendi yolculuğunu çıkmaza sürükleyen tüm bu zorluklar onun en özgün filmleri yapmasına vesiledir. Etkisi yıllarca sürecek hesaplaşmaların, kırgınlıkların, insanın en derinindeki patlatılmamış çıbanların yansıması olan filmlerinin içinden ben, Dalgaları Aşmak ve Dogville’den bahsetmeyi tercih ederim. Fakat Dalgaları Aşmak (Breaking the Waves) apayrı bir yazımın konusu olacağı için Dogville ile devam edelim.

Bazı insanlar iyidir; yalnızca sevdiklerine. Bazıları ise evrenin kara deliği gibi tüm kötülükleri yutmaya, sadece iyilik ve merhamet üzere varolmaya gelmiştir… İşte Dogville’de bu sonsuz iyilik duygusuyla oldukça yüksek erke sahip mafya babasını terk ederek, ücra bir kasabaya yerleşen Nicole Kidman, tüm sevgi kelebekliğiyle burada yaşamaya karar verir. Fakat zamanla tüm bu iyi niyet sömürüde zirveye ulaşır ve kendisi bir kadının başına gelebilecek en aşağılık uygulamaya dahi maruz kalır. Yine de “iyilikle düzelecek herşey” inadını sürdürür. Tâ ki…

Hukukta bir terim vardır “gayr-i kabil-i rücu” yâni “geri dönülemez nokta” işte oraya geldiğinde babasına gider, gücünü alır ve tüm kasabayı yok eder. Yani gemiler değil artık limanlar yanar. Sabır ve tahammülün arasındaki devasa farkı gözlerimizin önüne seren bu film ile Trier hem bizdeki hem de kendi içindeki masumiyeti bayağı bir taşladı. Konunun sonunda ben şuraya geldim. Ünlü Divan Şairimiz Ziya Paşa’nın sözüne;

“Allah’a sığın şahsı halimin gazabından
zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın