Esaretname-yi Ays Üç/

2000 yılının Kurban Bayramından beri büyükbabam yok. O, bayramları da peşinden sürükleyip götürdü ebedî aleme. Orada bayramın hükmü var mı yok mu bilmiyorum, o saatsizliğin, takvimsizliğin içinde hür ve hafif bir yaşam sürüyorken belki de hakikaten her gün bayramdır, her gün anlayışın en yükseği ve huzurun en bozulmazı ile uyanıyorlardır, belki de uyumuyorlardır.

Babamın babasız kaldığı o bayramdan sonra 20 yıl geçti ve 20 yıl sonra bu kez ben babasız kaldım. Uykuya daldığının ikinci günü doğumgünümdü, kaçtı. Sonra sırayla yeni yıl, kız kardeşimin doğumgünü, sonra büyük erkek kardeşiminki, sonra kendinin doğumgünü, evlilik yıldönümü ve sonra koskoca Ramazan ve şimdi de bayram. 20 yıl önce manası yaralanmıştı fakat biz günaha girme korkusuyla bunu dillendirmiyorduk. Artık hangi bakış ve gülüş, hangi öpüş bizi cesaretlendirebilir, güçlendirebilir, hangi kucağa sığınılır öyle, bilmiyoruz. Bir kabir ziyaretinden dahi mahrum halde, toprağını, ayak ucunda belki de çoktan büyüyüp serpilmiş o gül ağacını görmeyeli çok oldu. Çok. İnsan ömrüyle çok. Ona şikayet etmeden evvel soğuması gereken meseleler varmış, ona bir heyecanla koşmadan evvel çoktan hükmü düşecek sevinç haberleri varmış, bu ara, bu uzaklık bu işe yarıyormuş demek.

Dün itibariyle 4308 kişi yani 4308 cenaze, 4308 cenaze evi, en az 4308 Yasin Tebareke Amme, bize de bir fatiha yok mu diye soran sahipsiz ölülerin ruhuna fatiha, salavatla birlikte, cemi günahlarımıza estağfirullah. Gülümsüyor olmamız mucize fakat yaşamanın ta kendisi bu. Ayaktayız ve bu bizi nefes almaktan daha çok hayatta olduğumuza inandırıyor. Bu bayrama da erişti bu ayaklar. Bundan sonraki bayrama, bakalım artık.

Bayramımız kutlu olsun.

El öpmeye gerek yok lakin berhudar olmamak için de bir sebep yok.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Cevap Yazın