Yaşasaydı çok şey söyleyecekti
Yaşasaydı da çok
Roman bu cümleyle başladı

Henüz bitmemiş kalem
Kırk sene düşünseler bulamazlardı
Mavi yazardı göğe yazınca
Kırk sene bir ok gibi vınladı

Islık çalarak ıslıklayarak gitti
Gitti ama uzaklar-da baş ucunda
Terk etmedi gitti

Kısa çöpü hep bildi
Bilmek kaldı kusursuz değil elleri boya yeşildi
Onu da bildi güldü gitti

Kanımıza ekmek doğrayanlara nasıl bir merhamet borcumuz olduğunu sarih bir şekilde idrak edebilmemiz için önce merhametin uğultusundan idrakimizi korumamız gerek. Merhametin uğultusu yani insaf muvazenesinde saf bir merhamet güdebilmek için mecburiyetten ve acımaktan arındırılmış bir merhametten bahsetmekle muhasebeye başlayabiliriz.